30 Nisan 2012 Pazartesi

Karşılaştırma ve Analiz


 Bugün arabamdan inerken bir karıncaya basmak üzere olduğumu fark edip, hızla adımımı geri çektim.. Tabii dengem bozuldu ve yere düştüm... Gözlüğüm kırıldı, kekim de yere düştü.. Ve fakat yerde; üzerine basacağımı fark ettiğim anda bana dev gibi gözüken, o minik karıncayla göz göze geldim.. Evet resmen durmuş bana bakıyordu.. Bedenine göre oldukça büyük bir kafası vardı. Bir süre bakıştık, sonra hızla yönünü değiştirdi ve ilerlemeye başladı koca kafalı minik karınca... bende kalkıp peşinden gittim ve o muhteşem yuvayı bulup izlemeye koyuldum...

  Aslında bugün, başıma gelen bu durum nedeniyle, sanırım hayatımdaki en önemli karşılaştırmalardan birini yaptım... İnsanların dünyası ve karıncaların dünyası çok farklı!

 Muhteşem bir dünya karıncaların dünyası. İnsanların başaramadığı bir şeyi başarmışlar; egolarını yenerek önce kolonilerinin menfaatini ön planda tutup, gerektiğinde kendilerini kolonilerinin devamı için feda edebiliyorlar. Nasıl mı?...

 Yuvaya çok yakın olmayan bir mesafeye birazcık kek kırıntısı koydum... Kırıntıları ilk fark eden karınca hızla bana doğru yaklaşmaya başladı bile. Önce bir at gibi arka ayaklarının üzerinde şaha kalktı ve ön ayaklarını birbirine sürtmeye başladı. Sanırım benim duyamadığım belirli bi ses çıkarıyor ki diğer karıncalarda aniden hareketlendi ve antenleriyle tüm çevreyi radar gibi tarayarak hızla bu yöne akmaya başladılar. Herhalde sadece karıncaların duyduğu bir frekans bu... Evet çember daralıyor, birçok karınca kırıntıların yanındaki ilk karıncaya ulaştı bile. Derken ufak kek kırıntılarını daha ufak parçalara böldüler... Ve hep birlikte yuvalarına nakliye işlemi şimdi başladı!

 Bu çift yönlü trafik kısa sürede dahada yoğunlaştı. Kırıntılar ve yuva arasındaki kordon, çift şeritli bir yola döndü sanki... Onlara biraz daha kek kırıntısı döktüm, ama bu sefer bende onlara yardım etmek istedim ve daha minik kırıntılar verdim.. İşte şimdi az önceki trafik dev gibi ve sürekli devinen bir kordona döndü. Çok hızlı ve uyumlu çalışıyorlar şu an. Herhangi bir panik ya da kaos gözlemlemiyorum. Karıncalara hayranlığım giderek artıyor. Dakikalar içinde koskoca topkeki silip süpürdüler, şu an topkekim kış için onların yuvasında istiflendi bile...

 Kordon incelmeye başladı, bazı karıncalar çoktan yön değiştirdi... kimisi de ortalıkta hala kırıntı kaldı mı diye bikaç tur daha atıyor. Onlarda bi süre sonra başka kırıntı kalmadığını anlayınca, farklı yönlere dağıldılar. Hiçbir şekilde kıskançlık, hırs ya da birbirlerine kötü bir muamale gözlemlemedim bu iş bölümünde... ''Benim yüküm çok büyük, küçük olanı ben taşıycam!'' diye tartışanını gözlemlemedim. Hayranlık verici bir dayanışma içindeler. Bu yeni projelerinde aniden durup; ''Of bu kek kırıntısı çok büyük, biraz daha küçülteyim.'' deyip oturup yiyen ya da işi gücü bırakıp keyif çatan da yok. Birbirini öldüren karınca hiç görmedim. Hırsız karınca da yok!

 Bu asil canlılar nasıl kurmuşlar bu düzeni? Bu bi'kaç milimetrelik canlılar bizden daha mı akıllı yani? Daha gelişmiş bir medeniyet mi yoksa onların ki?Aklım bu sorulara cevap ararken, ambarlarını tıka basa doldurmak için verilen bu yoğun çaba ve hızlarını tekrar gözden geçiriyorum. Bu hızın ve telaşın sebebi sanırım kışın ağustos böceğiyle dalga geçmek için değil herhalde! Kendilerinden sonraki nesilleri düşünüyorlar elbette. Çok ileri görüşlü, saat gibi çalışan, ciddi, disiplinli bir kurum... bir devlet... yo yooo başlıbaşına bir imparatorluk onlar... Bu mikro canlıların, makro bir aklı ve koskoca bir imparatorluğu var bence.

 Garip ve muhteşem bir dünya karıncaların dünyası. Onların küçük dünyasına şu an büyük bir hayranlık duyuyorum. Çok büyük bir aile karınca ailesi, bizim gibi üç dört kişilik bir aile değiller. Milyonlarca karınca, farklı farklı koloniler halinde ve bir arada yaşıyor. Kendilerine ait bir kolonileri var yani her birinin. Koloniler; kraliçe karınca, erkek karıncalar, işçi ve asker karıncalardan oluşuyor. Herhangi bir karınca, bir diğer karıncanın kendi kolonisinden olup olmadığını ise; anteniyle diğer karıncanın bedenine dokunup, kokusundan kolaylıkla anlayabiliyor. Yani hiçbir karşıklık, anlaşmazlık, aksaklıkla karşılaşmadan; son derece düzenli, saygılı ve disiplinli bir yaşamları var bunca bireye rağmen.

 Bir belgeselde izlemiştim; Kötü yaratık insan, karınca yuvasını ateşe verdiğinde binlerce karınca alevlere doğru koşup larvalarını kurtarma çabasındayken, yüzlercesi yanarak ölmüştü. Birçoğu  gelecek nesli kurtarma çabasında hayatlarından oldular. Larvalarını kurtarmak için ölümü göze aldılar; çünkü o larvaları, tıpkı bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgi ve özeni gösterdiği gibi, hatta çok daha fazlasını göstererek yetiştirmişlerdi. Bu muhteşem canlılar, ürettikleri ve dışarıdan taşıdıkları yiyecekleri insanların yaptığı gibi bencillikle çalıp çırpmadan, birbirlerine nasıl kazık atar, nasıl en büyük payı ben alırım diye düşünmeden eşitce paylaşıyorlar. Bu paylaşımı yaparken de, üretim yeteneği bulunmayan larvaların, bebeklerin ve kraliçenin beslenmesini ön planda tutarak tam hakça(!) bir paylaşım yapıyorlar. İnsanların yaptığı gibi, yönetimi elinde tutan ve daha güçlü olanların fırsatları değerlendirerek, daha çok pay alma gibi ilkel(!) bir düşünceleri yok... Bu nedenle kendi aralarında hırsızlık, gasp etme ve bireyleri öldürme gibi ahlak ve vicdan dışı olguları da gelişmemiş...

 Sosyal düzen kurmada ve bu düzen içerisinde eşit koşullarda bir hayat sürdürmede, milimetrik ölçülerde bedene sahip bu minik varlıklar, kocaman beyinlere ve bedenlere sahip insanlardan çok daha başarılılar. Biz kocaman beyinli insanların karıncalardan alacağı çok dersler var. Karıncaların hiç bizim gibi sorunları olduğunu sanmıyorum çünkü. Suç ve yaptırımı cezanın  ne olduğunu bilmiyorlar, karıncalar evrimleri ve bu akış içinde kendilerine düşen görevin bilincinde aklı başında canlılar çünkü...

 Bana üzerine basmak üzereyken dev gibi gözüken minik karınca, şimdi yine devleşti birden.. ama üzerine basarak onu öldürme korkumdan değil; bu kez, ona duyduğum saygıdan ötürü...

  ''Karınca kadar insan olabilmek!'' şu sıralar aklıma takılan bu...

Hiç yorum yok: