7 Aralık 2011 Çarşamba

''KİTAP GİBİ KADIN!''

 Okumaya hiç merakı olmayan bir toplumun, böyle bir söz öbeğini kullanıyor olması çok enteresan gelir bana... Ama kitapları yasaklamayı, toplatıp- yaktırmayı çok severiz bu ayrı!

  Kadınlar yüzyıllardır bir çok şeye benzetilir... Bazen bir ilaç, bazen de şarap ve hatta bazen hükümet! Ama bence kadın, en çok kitaba benzer... Bazılarında nefes alır, bazılarında boğulursun. Bazılarının kapağında ya da arka sayfasında kalır, içine bakmaya bile cesaret edemezsin. Bazılarını raftan almaya korkarsın; şöyle göz ucuyla bakarsın belki ama yine de aklın uzun bir süre onda kalır. Bazılarında salt bilgi vardır; çoğunlukla sıkılarak okursun ama bilgi için katlanmak zorundasındır.

  Peki erkek, kadın için neden bu benzetmeyi yapmıştır; nedir bu benzerlik? Misal, bir kitabın pürüzsüz kırmızı dış kapağıyla; sarışın, uzun boylu bir kadın arasında nasıl bir benzerlik olabilir ki? Bu sorunun cevabını, kitapçıya her gidişinde, hızlı bir kalp çarpıntısı, yerinde duramayan bir ruh hali ya da ''acıkmış'' bir değişimin farkına varanlar verebilir belki de... İşte o aynı kalp çarpıntısı, o sarışın ve uzun boylu kadın, görüş alanınıza girdiğinde de bir yerlerden tanıdık gelebilir.

  Kitapçının kapısından girer girmez, dışarıdaki soğuk ve dondurucu hava geride kalırken, yüzünüze çarpan sıcaklığın eşliğinde, davetkar kitap kokularıyla karşılaşırsınız. Ve belki de beyninde şimşek gibi çakan o cümle: ''Hepsi benim olmalı!'' Ve fakat bu heyecan, çoşku, aynı zamanda ince bir çaresizlik hissini de beraberinde getirir. Onca kitap okumuşsunuzdur. Aldığınız tüm kitapları evinizdeki kütüphanenin raflarına özenle yerleştirmişsinizdir. Ve aslında kitaplarınız kim olduğunuzun belgeleridir, evinizdeki en değerli köşe kütüphanenizdir sizin için. Kralsınızdır o evde, kitaplarınızla.

  Ancak o kitapçıda küçüksünüzdür şimdi. Bu hislerle bir seferde almak istersiniz o kitapların hepsini. Fakat ne kadarını okuyabileceğiniz ve okuduğunuz kitapların ne kadarını anlayabileceğiniz şüphelidir. Kitapçıdaki tüm kitapları bir seferde okumak imkansızdır çünkü. Sırayla raflara göz gezdirirken, arada kendi okuduklarınıza denk gelirsiniz ve sevinirsiniz. Ama hala yetersiz, bilgisiz olduğunuz gerçeğini değiştirmez bu durum. Sonra bir başka düşünce belirir zihninizde; ''Neden kötü olabilir ki buradaki kitapların hepsini okumamış olmam?'' Daha okuyacak, öğrenecek bir çok şey vardır. Hem bilgi sonsuzdur!

  Sonra biraz rahatlayıp en çok satanlar bölümüne ilerlersiniz... Ardından tarih, psikoloji, deneme, başvuru ya da derlemeler ve en son; yeni çıkanlar... Uzunca bir süre geçer, klasik bir ''siz'' belirtisi yaşanmış; dalıp gitmişsinizdir. Saatler sonra elinizde beğendiğiniz romanlar, yayınlar kasaya doğru ilerlerken aç gözlülüğünüze yenilip, gözünüzden kaçmış olabilecek kitaplara çapkın bakışlar atabilmek için, raflara son bir kez bakarsınız. Sonra aniden O'nu görürsünüz! Hayır hayallerinizin kadını falan değil, başka bir kitaptır gözünüze çarpan. Çarpmıştır ama basbaya. Elinizdekilerin hepsini kasaya bırakıp ona doğru ilerlemeye başlarsınız. Adı mı, yazarı mı, yayınevi mi; bir kenarından birleştirilerek, dışına parşömenden kapak takılmış, üzeri baskılı sayfaların toplamı olan bu kitabın nesi sizi çarpmıştır; anlayamadan...

  Peki bu kitap nasıl dokundu aniden size, hangi bilinmeyen sebepten? İlk anda neyine tutulmuştunuz da elinizdeki özenle seçtiğiniz tüm kitapları bırakıp, ona doğru ilerlemeye başlamıştınız? Belki bu kitaba sadece bir çapkın bakış atıp çıkıp gitseydiniz, sadece bir kaç saat meşgul edecekti zihninizi. Unutacaktınız, tam da şu anda; en çok satanlar rafından bir kitabı, o güne özel indirimiyle almışken ve hatta neredeyse yarılamışken! Ama ne fayda artık kaçış yoktur. Sokmuşsunuzdur o kitabı hayatınıza. Sebebini bilmeden! Belki arka kapağındaki övgüler, belki de baskı sayısı? Ya da hepsi, kimbilir belki de hiçbiri!

  Belki de şeytan tüyü vardır ya da yapbozunuzdaki eksik parçaya benziyordur o kitap; o kokusunu doya doya içine çekmeyi hayal ettiğiniz sayfalarında... Ve yaklaştınız, uzanıp aldınız. İşte şimdi elinizde... Oldukça ağır... Kalp atışlarınız hızlanıyor, yine aynı heyecan ama aynı burukluk var, çünkü her kitabın eninde sonunda biteceğini biliyorsunuz. Sizin gibi tutkulu ve hızlı bir okuyucu ister istemez okuma süresini daha da kısaltıyor üstelik. Biten her kitap, her seferinde yakıyor içinizi, - o kitabı çok sevseniz de sevmeseniz de - ardında mutlaka bi'şeyler bırakıyor... Her kitap tılsımlı bir saray çünkü. Bu sefer aklınızı çelen bu kitap neyse ki çok uzun, çok çok uzun; iyi haber!

  Kadınlar kitaplara benzer, kitaplar kadınlara; Sophie, Berrak, Rengin, Beatris... Anna Karanina, Ben Marie Antoinette, Madame Bovary; herhangi bir dişi kadar muhteşem, belki de herhangi bir dişi kadar alalade. Okuyan belirler bunu...

  Her kitapta kendinizi okursunuz; her kadında kendinizle yatarsınız aslında. Onları canlandıran, dolduran sizin kafanız, sizin beyniniz... Ve unutmadan, küçük bir hatırlatma; siz siz olun, sokak piyasasına anında düşen, emek hırsızı korsan kitaplara lütfen aldanmayın!

Hiç yorum yok: