9 Aralık 2011 Cuma

İLİŞKİLERDE OYUN KURAMI...

 İlişkilerin başlangıç noktası artık stratejidir. İkili İlişkiler ki duygusal olanı da dahil; günümüzde bir stratejik oyun haline geldi. An itibarıyla, doğallığın, dürüstlüğün, sadeliğin, içi dışı bir olmanın artık karın doyurmadığı; hatta göz göre göre aç bırakıldığı sürecin az sonrası, gemileri yakmak evresinin az öncesindeki; son devinimdeki gösterişli(!) ilişkilerden bahsetmek istiyorum...

 Ve bence konuyu ilk olarak, tutuklu dilemmasının bir versiyonu olan eşlerin bağlılığı açısından ele almak mümkün. Şöyle ki; eşler arasındaki ilişkilerde, birbirlerine derinden bağlanma ve bağlanmama gibi iki seçenek söz konusudur. Eğer eşler, aralarındaki ilişkiye gerçekten angaje olmuşlarsa ve birbirlerinin hayatına katkıda bulunuyorlarsa, işbirliği yapmaları onlara doyumlu bir ilişki yaşatacaktır. Ancak angaje olmak, kalpten yaralanmak ya da diğer eş tarafından istismar edilmek riskini de taşımaktadır. Eşlerden birinin diğerini terk etme olasılığında, terk edilen taraf mutsuzluğa düşecektir. Diğer yandan her ikisi de tedbirli ve mesafeli davranırsa, diğer bir ifadeyle derinden bağlanmazlarsa kolayca yaralanabilir duruma girmeyeceklerdir. Fakat böylesi bir ilişki, her iki taraf için de yeterince doyurucu ve tutkulu olmayacaktır.

 Olasılıklar böyleyken, insanlar strateji gelistirmek ve asla tatmin olmayacakları ilişkiler yürütme konularında daha ısrarcı oldular. Fakat bu tip ilişkilerinde, sahtelikten öteye gitmesi beklenemez.

 Günümüzde ise maalesef çoğu ilişkinin başlangıcı budur. İlişki eğer bir yenişme, didişme, kendini ispatla baslamış ise, aniden bir strateji oyununa dönüşür ve taraflar birbirini tanımadıkları ve de tanımaya niyetleri olmadığı gibi, daha önceki ilişkilerinden feyz alarak stratejilerini geliştiriler. Tabii bu noktada kesinlikle oyun kuramı prensibi yerine tiyatro kuramı prensiplerine göre hareket etmek gerekecektir... Çünkü oyuncuların irrasyonel hamleler yapma olasılıkları oldukça yüksektir! Ama karşı tarafa reel görünmek de şarttır. Ve bu oyunun da birinci kuralı reel görünmektir!

 Her iki halde sonuç; zedeleyici, travmatiktir ve eninde sonunda sıkılmak ve uzaklaşmak edimlerinin tekrarlanacağı bir bakış açısı ilişkiye gizliden hakim olur. Bu halde bile ''İyi bir oyuncuyum, hedefi vururum.'' diyebilir bazen insan... Belki de canı sıkılmıştır, eğlenmek istiyordur ya da değişiklik arıyordur; o an için farkındalık düzeyi düşüktür, tüm oyunların bir sonu olduğunu unutur, kafa yoran ve enerji alan oyunların bıkkınlık yaratacağını unutur... Ve ilişkisinde stratejik oyunlar kurmaya başlar. Yalnız bunu da devam ettirmenin şartları vardır. Öncelikle, bunu yapabilmek rol kabiliyeti gerektirir. Şöyle ki; Her iki tarafın da oyun oynaması... Ya da, taraflardan biri kendiyken; diğerinin rol yapması gibi - karşısındakine uygun olmaya çalışma, onu bastırmaya çalışma, onu üzmeye ya da sevmeye çalışma gibi sebepleri vardır rol yapanın -  Elbette sonuçta zaman kaybıdır, ayıptır-günahtır, ne gerek vardır, hatadır!

 Aslında hatanın özü şunu unutmaktır; ilişki, yaşayan bir organizmadır, hele de iki insan arasında büyütülen ve özveriyle beslenen bi'şey söz konusuyken; taktik ve stratejik yöntemlerle ilerlemek ölü doğmuş bebeği yaşatma çabalarından ileri gitmez...

 Düşünün bir kez; söylenenin ardında söylenmeyeni aramak, her yazılanın satır aralarında başka kelimeler okumak, görünenin perde arkasını-dışa vurulanın içerde kalanını bilmeye çalışmak; sürekli kendini gizleyip karşıdakini çözme uğraşları, bitmek tükenmek bilmeyen hesaplar kitaplar...

 Evet belki bütün bunlar hayatın genelinde var olan ve modern insanın zamanının ve enerjisinin çoğunu alan şeyler. Mesela çalışma hayatı taktiksel bir mücadeleyle yürüyor işte. Toplumsal hayat, herkesin kendini koruma çabalarıyla ve çıkar kavgalarıyla şekilleniyor. Ve bütün yaşam alanı böyle mücadelelerle şekillenip, insan nefes almakta bile güçlük çekerken; bir de gönül ilişkisi bu alana dahil edilmekle ne yapılmış oluyor? Hayat çirkin ve sevimsiz bir oyundan ibaret kalıyor o zaman.  O  oyunun dışında bir yer bile bilmiyor, bütün ilişkilerini strateji oyunu olarak görenler. Bunu bir de akılcılık adına, zarar görmemek ve daha çok mutlu olmak adına yapınca yanılgının bile farkına varılmıyor. Akıl bile sevdiğini-sevdiklerini o oyunun  dışında tutmayı emreder oysa: Sevdiğini oyunun dışında tut! Oyunu dışarda oyna, içerde sahici ol! Yaralayacaksa sevdiğin yaralasın seni! Ya da stratejini kur ve yaşa! Sonunda şunu duyarsın unutma: ''Oyun bitti! Yenildiniz, geçmiş olsun!''

 Galiba artık bizler bir stratejik hayatın içinde yaşıyoruz ve bu hayatın hızına yetişmek için aynı hızda tüketmeye çalıştıklarımızın başında ''ikili ilişkiler''imiz geliyor. İki günde başlayıp, ertesindeki birkaç ayda arkamızı dönüp gitmek günümüzün normal rutini halinde, şaşırmıyoruz bu duruma. Aslında en ürkütücü olanı da şaşırmayıp bunu kanıksamış olmak galiba...

 Üstelik salt sevgililik durumlarında değil, dostluk-arkadaşlık dediğimiz kavramları da aynı hızla kullanmaya başlıyoruz. Titr ile içerik arasında dünya kadar fark oluyor. Ne de olsa kamuflaj, pazarlama, fosforlu dış özellikler vazgeçemeyeceğimiz noktalar. İçinin ne önemi var canım; gösteriş dünyası bu...

 Gösteriş toplumu ve hızla tüket kültürünün sınırlarını çizdiği stratejik hayatlarımıza hoş geldiniz. Artık neresinden tutunabilirsek orasından devam ediyoruz sanki. Bu noktada da oyuncu kuramına ihtiyaç var tabii...

 Ve bu oyunun birinci kuralı: İyi bir oyuncu, hedef oyuncunun olası karşı hareketini çok doğru hesaplamalı ve bunu şimdiki kendi hareketinin en iyi hamlesini hesaplamakta kullanmalıdır. Tıpkı satranç gibi yeni ilişkiler değil mi? Bu zeka oyunu eski dönemlerde şahlar arasında oynanan bir savaş stratejisi geliştirme oyunuydu!

 Yenilmemenin, zeki stratejik hamleler ve tecrübeyle mümkün olduğu, hile yapılamayan tek yok etme oyunu! Hamlenizi yapmadan önce iyi düşünün! Atınızı, vezirin devirebileceği kareye getirmeyin... Kolay gelsin!

2 yorum:

İbrahim G.Yaka dedi ki...

Aysen; yazını gene zevkle ve gülümseyerek okudum:) Evlilik, beraberlik, birliktelik denilen fiili durumunu bir "oyun stratejisi" gibi, bir şirket yönetimi gibi anlattığın için ister istemez aklıma Ünlü matematikçi John Nash'ın oyun kuramı geldi:))
Sen de bilirsin ki Nash oyun kuramında kısaca şöyle der:"Bireyler olarak ilişkilerimizde karşı tarafa güvenmez, her zaman için ilişkide olduğumuz kişiyi en büyük potansiyel düşmanımız olarak görürsek, bu güvensizlik yaklaşımından, uyum içinde yaşayan bir toplum doğar. Kısacası güvenliğin birinci şartı güvenmemektir.":))
Gene iktisatçı ve ekonomist Adam Smith; " En iyi sonucu almak için gruptaki herkesin, kendisi için en iyi olanı yapması gerekir." der.
İyi güzel de; kadın da erkek de strateji uğruna kafalarındaki 40 tilkiyi kuyrukları birbirine değmeden nasıl dolaştıracak?:)) Hem yazık değil mi bu insanlara yahu; işte strateji ve oyun, evde strateji ve oyun, aşkda strateji ve oyun, evlilikte strateji ve oyun.:)) Valla bana sorarsan daha cin olmadan çarpmayı öğrenmek yerine hiç bu işlere girmemek, daha doğrusu evlenmemek en iyisi galiba. Azıcık aşım, kaygısız başım:))

Aysen Yücedağ dedi ki...

:)))Ben de yazımı yazarken bu kuramı düşünüyordum İbrahim... Fakat Nash'in şizofreniye tutulmasının bir sebebi de bu teoriyi kurgularken sürekli kendisini karşısındakinin (rakip) yerinde görmeye çalışmış olmasıydı! :)) Ayrıca bu oyuna katılanların rasyonel davranacağını öngörmüş ve bu kuramı her iki tarafında yararına olacak kararı vermeleri mantığı üzerine kurmuştu.. :)) Bence ikili ilişkilerde en iyi kuram stratejik oyunlardan vazgeçip UZLAŞMAK! :)) Teşekkürler İbrahim...