4 Kasım 2011 Cuma

UNUT(A)MAMAK!

 ''Unutmamak!''mı, ''Unutamamak''mı? Bakış açısına göre değişir sanırım. Unutmak isteyip de silememek, üzerine yeni katlar çıkamamak; mıhlanmış gibi bir noktada, anılarda asılı kalmaksa ve burada bir aşk sözkonusuysa hayatınız zehir olabilir.

 Fakat unutmayı/unutamamayı sadece basit psikolojik bir olgu olarak görebilirseniz; beyninize sürekli telkin yoluyla, başka şeyleri düşünmeyi empoze edebilirsiniz. Böylelikle unutmak istediğiniz kavramın yaydığı dalgaları bastırıp, zamanla o şeyi kişisel tarihinizin  derinliklerine yollayabilirsiniz. Ama burada da aşkı unutamama hali söz konusuysa bunu kolay kolay başaramazsınız. Onu beyninizden kovmaya çalışırsınız, gitmez ve bu sefer siz kaçmaya başlarsınız... Unutamama hali süratle kendini hissettirdikçe kaçışcılığınız tavan yapar! Siz ona ne kadar saldırırsanız o kuvvetli imge, derinliklere ittiğiniz yerde daha da güçlenir. Ve bir gece ansızın aptal bir şarkıyla ya da bir gün ansızın aptal bir cümlenin içinde geçen basit bir sözcükle ya da hiç alakasız bir olayın içindeki alev topuyla midenize giren kramplar şeklinde tekrar zihinde canlanır. Tüm hikaye olduğu gibi tekrar önünüze açılır.  Çelikten ördüğünüz savunma duvarlarınız yıkılır ve 10000 ft derinlikteki petrol gibi acı beyninize fışkırır. Kalbinizi yerinden söküp okyanusa firlattıracak kadar canınızı yakan bu durumda elinizden hiç bir şey gelmez. Dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmiş ve yine bir sonsuz döngüde asılı kalmışsınızdır ... Bu oldukça pesimist ve acımasız bir açıklama olabilir.

 Olaya daha da  psişik ve sofistike bakalım... Unutmamak bence bilinçli yapılan bir eylemdir. Size ne kadar acı ve öfke verse de o olguyu ya da kişiyi unutmamak için aslında direnirsiniz. Bu durumda beyne yapılan tüm telkinler boşa çıkar. Unutulamayandan yayılan dalgalar beynin üst katmanlarında eko yapar. Eko yaptıkça daha da güçlenir. Güçlendikçe daha çok acıkmaya başlar. Ve siz onu her besleyişinizde durum artık unutamamaktan da farklı bir boyuta geçer ve realiteden tam anlamıyla koparsınız. Bu durumda da tıbbi yardım almanız gerekebilir.  

 Peki ne yapmak gerek?

 Belki de bunu bir yaşam biçimi haline getirebilirsiniz. Unutmak istediğiniz insana ya da imgeye; beyninizde çok özel bir yer açıp, onu orada izole edebilirsiniz. Onu rutin olarak, minik minik beslersiniz. Siz de bu dar kalıp içerisindeki unutulamayanla bir ömür yaşamayı öğrenirsiniz. Bir süre sonra bundan zevk dahi alabilirsiniz o hep kontrolünüzde ve yanınızdadır. Sınırları siz koyuyorsunuzdur. Bu sınır koyma sırasında da beyninizi binlerce şeyle doldurabilirsiniz... Mesela günün 12-13 saati ve haftanın 7 günü çalışabilirsiniz. Böylece Tanrı ve  iş stresinin yardımıyla kendinizi kontrol altına alabilir ve unutulmayanla sınırlarınızda doğal olarak çizilir. Çünkü beyninizde öncelikler değişir. Tabii bu yola başvurusanız emekli olmadan önce terk-i diyar etmeniz gerekecektir. Ama olsun zaten  kim sonsuza kadar yaşamak ister ki değil mi?

 Fakat imkanınız olursa son nefesinizi vermeden ve o torunlarını severken karşısına dikilip ''Seni unutmamak için elimden geleni yaptım ve başardım, sana sadık kaldım'' deyin ki verilecek tepkinin, beklediğiniz tepki olmadığını görün. Günümüzde bu yolu bir çok kimse hayatın harcanması olarak görebilir. Fakat bu en büyük erdem de olabilir, hemen üzülmeyin. Zira çoğunluğun yaptığı şey mutlaka en değerli ve doğru şey değildir! Hatta hemen çoğunluk tarafından desteklenen bir örnek vereyim; Borges'in meşhur bir sözü: ''Unutmak en iyi intikamdır!''... Yok canım inanmayın hemen, bu sözü şimdi bir saptamaya sokalım; kesinlikle doğru bir söz gibi görünüyor, kim aksini iddia edebilir ki? Unutmak elbette muhatabına atılacak en spektaküler gol, en sert misillemedir. Bu noktaya kadar  kadar Borges haklı, ama şöyle bir problem var; birini unuttuktan sonra intikamın ne önemi var ki... Yani ben birini unutmuşsam, o kişi benim için artık yeni aldığım rujumun koruyucu bantından daha değerli biri değildir ve ondan alacağım intikamın da bir değeri yoktur. İşte bu açıdan unutmak en iyi intikam da olsa, getirisi en yüksek şey değildir, birinden intikam alınmak isteniyorsa eğer unutma yolu seçilmemelidir. ''İntikam alçakların işidir'' gibi dinsel ve tinsel bir öğretiyle de destekleyelim saptamamamızı. Unutmamakla, saçma gibi görünen ama aslında çok doğru bir yolda olduğunuzu söyleyebiliriz artık belki de. Tam da bu noktada görüntüyü dondurup, bu yoldaki size şunu söylemek isterim; ''En yüzeysel tabiriyle, siz gerçekten çok aptalsınız! ''

  Evet ''Aşk''ı unutmak/unutamamak... '' Capcanlı hatırlanan bir geçmiş ve anılar; koşmamız gerekirken, ayaklarımıza dolanan elbise gibidir. Bu nedenle unutamazsanız düşersiniz! Belki de ara sıra onu dahi düşürürsünüz...  Kimi, karşılıklı özlemin dayanılmaz olduğu ve engel olunamayan tuhaf tesadüfi iletişimlerin gerçekleştiği gecelerde... Ama unutmayın sakın ''Sen düşersen, seni yerden kaldıracak olan asla unutamadığın değildir mutlaka!''

 Unutamayanlar!... Tıp, minimum süre yirmi bir gün diyor. Unutulması gerekenle 3 haftalık süre zarfında, nöron bağı kopuyormuş, tıpta açıklaması var telaş etmeyin! Sonra kesin ve net olarak unutmak yürürlüğe giriyormuş. Hatta ''Afrika'' dahil(!)

1 yorum:

Esra AKKAŞ dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.