9 Kasım 2011 Çarşamba

BU GEZEGEN HASTA!

 Evet hasta gerçekten...

 Ve çoğu kişinin iddiasının aksine; ekolojik bir hastalıktan, mevsimlerin, doğanın bozulmasından bahsetmiyorum! -bunda da insanoğlunun kabahatli olduğu bir gerçek- Günümüz duygusal hastalıklardan bahsediyorum ve bunların tamamı kendi günahlarımız ve azgın iştahımızdır, diye düşünmekteyim.

 Charles Baudelaire utanıyordu, neden biliyor musunuz?: ''Susuzluğumuzdan daha büyük olan bardaklarımız, sürahilerimiz yüzünden utanıyorum!'' diyordu Fransız filozof şair.

 Duygusal ihtiyaçlarımız ve sürekli değişen duygusal taleplerimiz....

 Sevdiğimiz(!)le olan ilişkimiz; modern zamanda tadı kalmayan pek çok şeyden biri de bu kurduğumuz müessese değil mi? Ne sevmek sevmektedir, ne de sevilmek sevilmekte. Bir amaç/araştırma ve nihayetinde doyumsuzluk durumuna dönüşmüş olan kadın/erkek ilşkilerinin tadı kesinlikle kaçmaktadır. Duygusal İlişkiler artık; parmak çapında bir milin üzerinde hız yapan, spor bir araba gibi: ''Merhaba! Siz... Evet görüşelim! Sen... Benden hoşlanıyorsun! Biz... Beni sev! Canım... Bende seni seviyorum! Hayatım... Evet kabul ediyorum! Aşkım...Yok canım mühim değil! Beni anlamıyorsun... Bu yüzüğün taşı biraz küçük mü? Bize ne oluyor?... Bana biraz zaman ver! Bir süre ayrı yaşayalım... Başka biri mi var? Bir daha benimle iletişim kurma! Hiç bir şeyi geri istemiyorum... Senden nefret ediyorum! Seni reddediyorum! Bitti!'' dedikten sonra büyük bir kıtlıktan çıkmış gibi, el ele yeni mecralara doğru yelken açmalara cevaz veren; mezhebi en geniş, seviyesi en düşük hızlı bir müessese bu. ''Neden?''ler, ''Nasıl?''lar ve ''Niçin?''lerle dolu günümüz modern kadın/erkek ilişkilerine bakınca, geçmiş zamanlarda ki ''geniş zamanlar'' için yazılmış şarkılara imrenmemek elde değil!

 ''Yoldan çıkaracağım onları, sandığın gibi bulamayacaksın'' diyordu İblis! Ve yoldan çıktık... Modern zamanda üç günde tüketilen aşk yoruldu! Zaman hızlandı ve aşk ile seks arasındaki bağ kopartıldı. Ve muhteşem yüzyıla hoş geldiniz! Bu yüzyılda biz, ne ''Ne istediğimizi!'' biliyoruz ne de ''Ne istemediğimizi!''. Bugün binlerce anlamsız seks vücutlarda aşksız vuku buluyor. Vuku bulduğu vücutların kalplerini sertleştirip, duygulardan arındırıyor ve kronik hastalığa itiyor. Bugün; yalnız, kılavuzsuz ve kendi zayıf ruhlarını deşeleyen duygusuz, hasta yaratıklar olduk... Doğanın en büyük armağanı olan eril ve dişil enerjinin birlikteliğini deneyimlemek bizde bu kadar acı ve seviyesiz bir olay haline geldi...

 Buyurun hepimize test etme imkanı: Gerçek sevgi ihtiyacımız ile doyumsuz sevgi talebimizi karşılaştıralım... Bakalım hangisi daha büyük! Sevgiye olan ihtiyacımızı; doymadan ve de durmadan sürekli başka başka kişilerde aradığımız kısaca; ''bizdeki yokluğu'' öyle tanımlayalım da, görelim gerçek bir kıtlık içinde miyiz?

Hiç yorum yok: