17 Kasım 2011 Perşembe

MASAL MEKANINDA KADIN OLMAK...

 Bugün kendi masalımı düşündüm. İlgi çekici belki, eğlenceli değil ama pek öyle, sade! Dilden dile de anlatılası/dinlenilesi değil belki. Belki bile değil, bildiğin öyle. Prensestim ben ''küçük''ken, öyle zannederdim. Fakat Pamuk Prenses gibi bir elmaya kanarak cam tabutlar içinde prensimi beklemedim hiç ve ama maalesef minik cüceleri devleştirdim hep. Sonra öpülüp prens olacağını sanan kurbağalar da fark ettim çevremde. Ben sadece küçükken prensestim; kendi kendine takılan işte. Şimdi ise büyüdüm ama yine de bazen içime Pollyanna kaçmıyor değil hani. ''Her şey iyi olacak, evrenden iste yeter!'' mottosuna sığınan yarı depresif Pollyanna. Ben de çok masal dinledim anneannemden, ama tek bir şey biliyorum; o da kendi masalımı ben yarattım...

 Ve dürüst; yani yalan olduğunu başından söyleyen Masallar... Bir varmış, bir yokmuş sözleri, zaman dışı bir mekana gidileceğini açıklayan ilk uyarılar!.. Küçükken mutlaka dinlemiş  ''Ve her şey mutlu sonla biter!''i duyamadan uyuyakalmışsınızdır eminim.

  Her masalın çocuklara ilettiği bazı mesajlar vardır mutlaka. Masallar özellikle tolumsal cinsiyet açısından kadın ve erkeğe görevlerini bildiren ve nasıl davranmalarını anlatan ilk organlardır ama, küçük bir çocuğun zihnine göre biraz fazla şiddet içerirler. Kafa kesme, kalp sökme, kan dökme gibi fiiller ile uçuşan beyaz elbiseli periler aynı sayfada yer alabilirler. Kötünün cezası hep kan dökerek verilir, prensesleri - prenses adaylarını - ise hep nedense prensler kurtarır. Ama ben sadece, küçüklüğünde masallar ile üstü kapalı olarak yönlendirilen kız çocuklarının, nelerle uyutulduğuna bakacağım şimdi...

 Masallardaki dişi karakterlerin isimleri ne kadar enteresandır ve kodlarımıza nasıl işlenmiştir bu imgeler; Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız...

 Pamuk Prenses ve diğerleri haksızlığa ya da bir kötülüğe uğradıklarında hesap soramadıkları gibi bir öfke belirtisi de gösteremezler. Sadece kuratarılacakları anı hayal ederler bunu beklerler. Bu onların birilerine bağımlı olduklarına işarettir. Toplumda kadına, masallardan itibaren başlamış ve çizilmiş rolde burada açığa çıkar. Kadın kurtarılmaya, savunulmaya muhtaç erkek de kurtarıcıdır. Daha ciddi bir açıdan bakmak gerekirse masallarda üstü kapalı olarak cinsel anlatı ve çağrışımlar da vardır. Ve cinsellik - Femme fatale hariç- sadece erkeğin elindedir! 


 Pamuk Prenses: Hepimiz için masumiyetin simgesi. Ancak ögelerin tek tek icelenmesinde fayda var... Esmer, uzun boylu, teni kar gibi beyaz güzel bir kadın o. Çok alımlı, benleri var; biri göğüslerinin üstünde, biri göbeğinin, biri ayak bileğinin, biri kalçasının üstünde ve biri ensesinde. Bu güzeller güzeli kadın, beyaz atlı bir prens avcısı! Evlenmek için masalın en son aşamasında ortaya çıkan prensi bekliyor. Neden onu öldürmeye kıyamayan avcıya ya da cücelerden birine aşık olmuyor? Bilemiyoruz!

 Masalın başına dönelim: Pamuk Prenses'in babası ölmüş, üvey annesi de onu öldürmek istemiştir. Prenses kaçarak ormanda bir eve saklanmıştır. Yani başına onca felaket gelmiş ama kızın yaptığı tek şey kaçmak ve sığınmak olmuştur. Tek başına düzen kurma yetkinliğinde değildir. Yedi tane cüceyle birlikte yaşamaya başlamıştır. Ve cücelerin cinsiyeti masalda etkin değildir. Burada ikinci türden bir yaklaşım akla daha yatkındır. Ve prenses cücelerle kaldığı süre içerisinde sedece ev işi yapar. Ve evet toplumsal rol burada da kendini belli eder. Bu yaşanılan ev bir ormandadır ve orman burada bence; bu masalda bir eşiktir. Kız artık bir eşiktedir ve genç kızlıktan çıkıp ''kadın'' olmaya yol almaktadır...

 Cadının getirdiği elma! Sadece kırmızı kısmı zehirlidir. Yasak olan; tutku, aşk, seks simgesi kırmızı.... Peki ölü bir kız neden cam bir tabutta sergilenir... Ve prens nihayet gelir; şeffaf tabutun başına geçer ve fakat prensin bir kızı isteği ve bilinci dışında, sadece güzel diye öpmesi ve dahası ''ölü'' bir kızı öpmesi neden garip karşılanmaz? Aslında burada prensesin ölümü bir imgedir ve yeniden doğuşun ilk aşamasıdır. Ölüm bir eşiği simgeler. Eski Pamuk Prenses ölmüştür ve Prens'in onu öpmesiyle hayata yenilenerek dönebilir. Burada cam bir tabut muhafaza olması bakımından bekareti ve seksüel alanı simgeler. Öpücük de cinsel birleşmeyi! Ve prenses uyanır uyanmaz kendi isteği dışında, hiç tanımadığı bir erkek tarafından mahremiyetine yapılan müdahaleye karşı sadece ''aşık'' olarak tepki verir.

 Kırmızı Başlıklı Kız masalında da aynı cinsel ögeleri bulabiliriz. Burada anne kızına, büyükannesinin evinin yolu dışında kalan farklı yollara sapmamasını ve şarap şişesini kırmamasını öğütler. Bu, yeni yetişen bir genç kıza toplumun bakışını yansıtmada önemli bir ayrıntıdır. Burada anne, aslında toplumun bakış açısıdır ve kızına toplumun doğru saydığı yoldan çıkmamasını ve bekaretini korumasını öğütler... Yoldan sapmama ve şişeyi kırmama uyarıları, cinselliğin tehlikelerine ve namusun yitirilmesine işaret etmektedirler.

 Kırmızı başlıklı kız yolda yürürken çiçekler görür, ancak büyükannesine hemen ulaşması gerektiği için bu çiçekleri toplamakla yoluna devem etmek arasında kalır. Burada çiçek hayatın güzel ama zararlı yönlerini sembolize etmektedir. Masaldaki kurt, genç kızları yoldan çıkarmaya çalışan ''yamyam'' erkek konumundadır. Kurdu vuran avcı ile toplumda genç kızları otoritesi altında tutan baba motifi birleştirebiliriz. Kırmızı yine  hem aşkın, tutkunun rengidir ve merakı temsil eder hem de kadınlardaki regli çağrıştırır.

 Masalın ilk başlarında kurt tarafından soyunup yanına yatmasını söylerek  yatağa çekilen kız, başına gelecek olanları anlamış ve tuvaleti geldiğini bahane ederek oradan kaçabilmiştir. Kurt kızı yiyecektir, buradaki ''yemek'' fiili cinsel ilişki anlamında kullanılmıştır. Bu demektir ki kız annesinin öğüdünden çıktığı ve yani toplumun normlarına uymadığı için ''yenmekle'' yüzyüze gelmiştir.  Buradaki tek fark bu kız kendi başının çaresine bakabilmiştir. Yamyam ''kurdun''  kendisine kötülük(!) yapacağını hissetmiş ve kurnazlık yaparak kaçmıştır.

  Ve Uyuyan Güzel: Öpücüğün etkisi ve simgelediği şey burada da karşımıza çıkar. Yüz yıldır uyuyan prensesi uyandırmak yine bir öpücüğe bağlıdır. Uyuyan sarışın bir güzele kondurulan, basit bir öpücük değildir aslında. Bu tavır kadını cinsellik konusunda işlevsizleştirmekte ve bunu sadece erkeğin yaptığı bir iş olarak göstermektedir. Uyuyan birinin güvenini kazanıp gençliğine ve güzelliğine dokunabilmektir burada dikkat edilecek olan. Ve yata yata hayatının aşkını bulmuş bir kadın... Bu da gerçek hayata hakarettir.

 Öpülen ve prense dönen yeşil çirkin kurabağalar da var tabii. Burada da üstü kapalı olarak normalde bir kadının beğenemeyeceği, çirkin bir varlık var ve kadının olağanüstü özverisiyle; onu iyiye, güzele ve normale dönüştürmesi gerektiği vurgulanır, beklenir.  

 Ve toplum her yerde masallarda bile kadının mağdur olanını yüceltir. Saftır temizdir bu kadınlar. Ve kendilerini asla savunamazlar. Sadece suskunluk ve saflıkları sayesinde kurtarılacaklarına inanırlar. Kadın edilgendir ve erkek etkendir yine. Bağımsız ya da iktidar sahibi kadın karakterler ise; büyücüler, cadılar, hırçın üvey anne ya da çirkin kötü kalpli kraliçelerdir. İtaat eden, sorgulamayan, güzeller güzeli seks sembolü gibi resmedilen kadınlar ise ideal kadın tipi olarak betimlenir.

 Ve nihayetinde aktarmak istediğim şu ki; toplumsal cinsiyet rolleri henüz daha çocukken bize masallarla bu betimlemelerle aktarılıyor. Tüm bu ve bunlara benzeyen diğer MASALLAR neticesinde kadın bağımsız olmanın ne kadar ürkütücü olduğuna karar verince de tıpkı bir keseli hayvan gibi, başkasının korumasında yaşamanın ne kadar huzur ve güven verici olduğunu keşfeder. Zaten bağımsız ya da iktidar sahibi kadın, kadınlıktan her biçimde uzaklaşıp; çirkin, hırçın ve kötü olmuyor muydu? Ehh, bu kötü özellikleri seçmek bunca anlatıcı temel öğretiden sonra, hiç de akılcı olmayacaktır!

1 yorum:

murat eskinazi dedi ki...

mukemmel ve cok gercekek bir yazi. Tebrikler Aysen hanim kaleminize saglik..