25 Eylül 2011 Pazar

BALIĞIN BÜYÜLÜ YOLCULUĞU...

 Kaderine boyun eğmeyen, asi balıklar... Hayatın onu sürüklediği yerden ziyade kendi mecrasında yüzmek ister, bu uğurda çırpılır o yüzgeçler? Bazen hedefine varamasa da, onu bekleyen ayıya hemencecik av olsa da; benim için, diğer tüm balıklardan daha üstün ve onurlu bir balıktır.

  Akıntıya karşı yüzmek, en azından bu uğurda çaba göstermektense; rahat köşelerde kalıp, anlamsız bir duruşla kendini akıntıya bırakmak tatmin eder bazısını. Oysa başarılı olanlar, hedeflerine ulaşanlar; çoğu zaman akıntı ne kadar güçlü olursa olsun ona karşı yılmadan, sabırla, inatla yüzenlerdir.

  Tıpkı somon balıkları gibi... Adeta uçarak, gerçekleştirmek istediği yüce amaca doğru, akıntıya karşı yol alan; büyük bir adanmışlıkla, istikrarla ve sabırla yüzen somon balıkları gibi... Tatlısuda yetişip okyanusa göç eden ve sonra yumurtlamak için tekrar doğdukları soğuk sulara dönen göçebe balıklar... Bu göçlerinde inanılmaz bir çaba ile imkansız görünen engelleri aşarlar; hatta alçak şelaleri metrelerce yukarıya atlayarak ya da hiç desteksiz boşluğa dökülen suyun içinde; akıntıya karşı yüzerek... Kafanızda şöyle bir sahne canlandırın: Bir şehirdeki herhangi bir evde dünyaya gelip burada büyüyorsunuz. Yetişkinliğe erince de evi terk edip, dolaşa dolaşa buradan 3000 km kadar uzağa göç ediyorsunuz. Aradan seneler geçtikten sonra doğduğunuz eve dönmek istiyorsunuz. Sadece bir kere geçtiğiniz sokakları, tek tek hatırlayıp eve dönebilmeniz ne kadar olası? Tanrı yarattığı kusursuz ekolojik denge içinde her detayı incelikle planlamış... Somonların, okyanustan imkansız gibi görünen yolculuklarını izlerken, insan kainatla bağını hiç koparmamalı diye düşünüyorum. Tanrının yarattığı bu varlık varoluşundan gelen içgüdüsüyle; aklı selim sahibi insanlar için önemli bir yol gösterici olabilir.

  Sizde onlar gibi ''amaca'' asılın. Ve her seferinde başladığınız yere dönseniz de sürdürdüğünüz bu kavganın bazen nihayetsiz oluşu, kavgayı(!) yani yaşamı daha bir anlamlı kılar inanın. Kavganın neticesi değil kendisi önemlidir çünkü. Ayakta durmayı ama bazen iki yana savrularak yürümeyi sevin. Yürürken dallara çarpmayı, taşlara takılmayı, duvarlara toslamayı ve el yordamıyla ilerlemeyi ve ilerledikçe başladığınız yere dönsenizde; akıntıya karşı yüzmeyi sevin. Akıntıya boğun eğmeyin. Onun sizi götüreceği yere değil, gücünüzün yettiği yere gitme çabasıyla asılın yaşama... Ve her ne olursa olsun, akıntının sonunda inandığınız ve sahip olmak istediğiniz değerler için, akıntının şiddeti ne olursa olsun vazgeçmeyin...

  Yaşam bir nevi "Yel değirmenleri ile savaşmak!" bazen... Don Kişot'un kulaklarını çınlatıyor belkide her akıntıya karşı yüzen. Fakat, hayatta hedeflerimizle anlam ve amaç kazanıyoruz. Bu hayatın yolcusu insanoğlu. Ve yol engellerle dolsa da yürümeye devam etmeli... Çünkü yol bahane! Ve çünkü bahaneler hayatı genişletir. Ve çünkü hayat, hep burada; yanımızda olan ve asla başka bir yerde daha da güzelleşmeyen bir şeydir. Ve çünkü güzellik, onunla savaştığın sürece anlamlıdır. Ve çünkü anlam, akıntıya karşı vardır.

  Hayatın seni götürdüğü yer değil, senin gitmek istediğin yöndür değerli olan... Ve dünya bence akıntı yönünde yüzen sıradan insanlarla değil, akıntıya karşı yüzen sıradışı insanlarla zenginleşir.

3 yorum:

İbrahim G.Yaka dedi ki...

Yazının bir yerinde; "Kavganın neticesi değil kendisi önemlidir" diyorsun, son paragrafta da;" Hayatın seni götürdüğü yer değil, senin gitmek istediğin yöndür değerli olan..." diyorsun. Kavga ne için verilir? Kurgulanmış ve zihinde idealize edilmiş, sonunda ölüm bile olsa bir hedef/amaç için verilir değil mi? Bu durumda kavganın kendisi kadar, amaçlanan hedef de önemlidir.
Hayat karşımıza, aynen samon balıklarının önüne çıkan zıt yönlü akıntılar gibi, zorlu dirençler koyacaktır.Tüm bu dirençlere rağmen yönünden taviz vermemek ve bu yönün doğrultusundaki hedefe ulaşmaktır, kavgacı, karalı ve idealist olmak...Akıntıya karşı kürek çekmek de herkesin harcı değildir.:)
Yazın güzeldi, teşekkürler Aysen.

Aysen Yücedağ dedi ki...

Evet kavganın sonu, yaşamın doğal sonucu ölüm... O nedenle netice değil; kavgadır(!) önemli olan ve bu uğurdaki amaçlar ve hedefler:)) Teşekkürler İbrahim...

Herhangi Bir Yazar dedi ki...

Tıpkı karıncaların da kendinden on kat daha büyük ekmek kırıntılarını bütün güçleri harcayarak sırtladıkları gibi... Doğada örnek alınması gereken o kadar çok canlı var ki... Eğer insanlar da bu düzendeki en üstün varlıksa bizim sınırlanırımızın çok daha geniş olduğunu düşünüyorum. Elbette enerjimizi doğru şekilde kullandığımız takdirde...