20 Eylül 2011 Salı

''ÖZLEMEK''... EKSİK KALMAKTIR!

 Özlemle  kişinin veya nesnenin değeri anlaşılır derler... Özlemeden anlaşılmaz mı yani? Özlemek, geçmiş ya da yitirilmiş olanla kurulan saf bir bağ mı sadece? Peki ''Yanındayken bile özlüyorum.'' yalan mı o halde?

 "Öz"le ilgili birşey olsa gerek...  kendinde olanla ya da kendinde olmasını istediğinle, kendin arasındaki ilişkinin sonucu ortaya çıkan bir eylem. Bazen bir eşya, bazen bir şahıs, bazen bir mekan,  bazense sadece bir düş bu eylemin nesnesi. Bazen uzakta, bazen yakında; bazense yanıbaşındayken ama çok uzaklarda... Dert mi, ceza mı, reva mı bilemiyorum.

  Sanırım özlemekle, öz arasında ilişki kurmak hoşuma gidiyor; sanki layıkıyla sindirmeden, geçmesinden/geçiştirmemden korktuğum bir hissin gerçekliğini  güçlendiriyor; özlemeyi bir hevese değil de, tam olarak o varlığın özüne bağlıyor.

 Öğrendim ki meğer özlemek, öksemekten gelirmiş. ''Ök''le ilişkisi de  fonolojinin içinde değerlendirebileceğimiz bir benzeşimden ibaretmiş. Öz Türkçe'de yani henüz Osmanlıca'nın etkisine girmemiş eski Türkçe'de  ''ök''; "akıl, hatır" demek. ''Öksemek'' de akla/hatra gelmek anlamına geliyor. Akıldan/hatırdan hiç çıkmıyor ki zaten! Susamak gibi özlemek/öksemek; birisine susamak... Önce biraz, sonra biraz daha ve biraz daha... derken dayanılmaz olur. Ve bulunduğunuz yere sığamazsınız. Dar gelir her yer ya da var gücünüzle bağırmak, çığlık atmak istersiniz; üzerinizdeki gözlere göre; durduk yere! Hiçbirini de yapamazsınız. Sonra kendinizi kandırırsınız ''Zamanla  hepsi geçmiş olacak.'' ... Yalan!

 Yoksa özlemek; olgunun yokluğunu, geçmişteki varlığının izleriyle mi süslemektir? O halde, öncesinde bir olgu/ bir yaşanmışlık gerek! Zaten var olmayan bir olgu için özlem duymak çok saçma olur:
 - ''Hiç görmediği birini özleyebilir mi insan?''
 - "Işık hızıyla giderken sellektör yaparsam ne olur!''
 Saçma bir soruya, layık olduğu bir cevap... Özlemeyi bile mantık aracılığıyla yapmak gerek. Varlığını yaşamadan ve büyük bir tutkuyla bağlanmadığımız bir şeyi özleyemeyiz ki... Sadece bunun dışında özlemek, sanırım kontrolsüz bir eylem...

 Peki siz de bu eyleme başladığınızda, vuslatı hayal edip; o ana kadar ''an''ları mı sayıyorsunuz? O zaman mutlaka; an sayarken, saymayı unutmak için gizli planlar yapmalısınız. Anların ne kadar çoğaldığını fark etmemeniz gerek, bu yıpratıcı olabilir! Ucunda vuslat olduğuna inandığınız ve sürekli çekip durduğun bir iptir çünkü özlemek. Ama daire şeklinde bir ip... Ve hep aynı yerdesinizdir!

 Öz'ünde eksik kalmış hissettiren ''özlemek''; nereye ve kime ait olduğunu anlatır insana... Kendinizi onsuz eksik hissetmenizdir. Ve bunu tüm şiddetiyle hissediyorsanız, O'na ihtiyacınız var demektir...

2 yorum:

İbrahim G.Yaka dedi ki...

"Peki yanındayken bile özlüyorum yalan mı o halde?"
Bence yalan bu Aysen. Bunun yanıtı olsa olsa;"sen başka şeyler" özlüyorsun" olmalıdır:)) İnsan yanında olanı, elinde olanı özlemez. Özlem uzaklarda olana, hiç geri dönmeyecek olana, sahiplenmek istediğiz ama, bizim olamayacağını bildiğimiz "imkansıza" olur. Belki de yanılıyorumdur.
Harika bir yazıydı.Kalemin dert görmesin.

Aysen Yücedağ dedi ki...

Yanındakinin, sevdiğinin, aşkının özlenen her kimse, onun kim olduğu bile aslında önemli değildir. Her şeyi kendi beyninde yaşayıp bitirmektedir insan! Aşkı da, sevgiyi de, özlemi de :) Teşekkürler İbrahim...