5 Ağustos 2011 Cuma

DÜŞÜNCELERİM... ARTIK HEPSİ BENİM!

 Düşünmek; evrimsel sürecin insana bahşettiği en değerli özellik sanırım... Ve bu sayede insanın beyninde her türlü şeyi yorumlayıp, neden-sonuç ilişkisi kurarak, çıkarımda bulunabilmesi. Bu eylemler bireyde iki el gibidir... Biri, diğeri olmadan eksik kalır...

  İnsana özgü olduğu varsayılan çıkarımda bulunabilme yeteneğine, köpeğin, farenin... sahip olmadığı öne sürülür. Kısaca insan dışında kalan diğer canlılar, bir sonuca ulaşmakta mukayeseden çok deneme-yanılma yöntemini kullanıyorlar.... Bir önce ile bir sonra arasındaki farkı, deneme-yanılma yöntemiyle anlıyorlar... Bu da bir çeşit sonuca gitme yöntemi! Kim bilir..

 Şimdi düşünme eyleminin başlattığı mukayeseden çok, ben yine düşünME eyleminde kalmak istiyorum...  Ve  şöyle bir  sahne canlanıyor gözümde; beni bir ameliyat  masasına yatırıyorlar. Önce  kollarımı, bacaklarımı, kulaklarımı, gözlerimi, dilimi kesiyorlar... bu kadarla da kalmıyorlar... Sonra kalbimi de çıkarıp alıyorlar... Ve nedense "yaşamaya" devam etmem için gerekli teknolojik desteği kurarak beni bir çeşit  yaşam ünitesine bağlıyorlar... Evet yaşıyorum hala. Ama  geriye sadece beynim kaldı neredeyse. Bir karanlığın  içindeyim; göremiyorum, duyamıyorum, konuşamıyorum, dokunamıyorum, hareket edemiyorum, hissetmiyorum da...

 Ama hala yaşıyorum ve düşünebiliyorum. Ve artık mutluyum.. Çünkü şimdi kimse "Düşündün mü? Yaşadıklarından ne öğrendin? Nasıl bir çıkarımda bulundun?'' sorusunu sormuyor/soramıyor, gerek duymuyor! Verdiğim cevapları da hiç beğenmezlerdi zaten. Hataydı hepsi. Şimdi kurtuldum! Fakat yetmiyor ve kısa bir zaman sonra yeniden bana yöneliyor gözler... Ben bu şekilde yaşarken hem de! Tanrım yine anladılar onlardan farklı düşündüğümü...''
 

 .... Ben bugün düşündüm, çok düşündüm hem de. Hayatı düşünmeyi, kendimi düşünmeyi, kendimden bir parçayı düşünmeyi, veda etmeyi... Zor iş düşünmek. Katlanamadım bir süre sonra
düşünmeye. Düşünmeyi düşünmek bile külfet gibi geldi bana. Ama bu sefer ben istemesem de gitmedi "düşünmek" benden. ''Git!'' dedim, olmadı. Pes ettim ve bir anlam yükledim sonra ona. Beraber düşündük. Çok irdeledik bu aralar düşünmeyişlerimi-sonuca varamayıp; çıkarımda bulunamayışımı..  Çok suçladık beni, yaftaladık; ''Doğru çıkarımlarda bulunamayan aptalın tekisin!'' diye... Sıkıldık, bunaldık ama  yine de  olmazları ve olasılıksızlıkları düşündük. İhtimal vermediklerimizi, verdiğimizi sandıklarımızı ve nihayet ihtimalleri düşündük. Ve de başlamışken bitirelim istedik. ''Hata'' diye düşündüklerimizi düşündük yine sonra... Yine de bir yere varamadık...

 Ve evet, elbette; o da içinden çıkamadı. Anladı o zaman neden onu artık istemediğimi, neden  düşünmediğimi. Kendi de biliyordu, hiçbiryere varamıyorduk. Yalnızca düşünsel derin sularda; sanki bir girdapta dönüp duruyorduk...

 Bıraktım artık düşünmüyorum... Mışıl mışıl uyuyorum  artık düşünmeyen yeni beynimle. Ne güzel bir rüya, ne de kabus görüyorum. Korkmuyorum, istemiyorum, merak etmiyorum, sevmiyorum, pişman olmuyorum... Artık herkes yanımda, annem-babam başucumda... Sevgilim elimi tutuyor, ablam saçımı okşuyor, kedim kucağımda uyuyor... Artık huzurluyum!

 "Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için çok özür dilerim, hata yaptım" demiyorum onlara... Düşünüyor olsaydım bunu sanırım derdim... Der ve yalan söylediğim için acı çekerdim. Ama demiyorum çünkü  düşünmüyorum.

  Ve o saçma bulunan yalnızlığım sona erdi; bende o muhteşem(!)  kalabalığın içindeyim nihayet.... Herkese o kadar çok söylemeyecek benim olan şeyim var ki artık...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazılarınız süper... siz hep düşünün ve yazın lütfen :))

Bülent Sıdal dedi ki...

ağır bir yazı Aysen hanım, değil mi?

Aycan Işık dedi ki...

Müthiş!!!!