13 Eylül 2011 Salı

TANRILARIN İÇKİSİ...

 Mitolojide tanrıların içkisi... Tevrat, Zebur ve İncil'de kutsal içki; şarap... İçkilerin en eskisi... Üzümün asaleti, bağbozumlarının muhteşem sonbahar geceleri...Yıllandıkça güzelleşen, aşkın içkisi. Ve aşk!... şarap tadındadır.

  ''Ben Dionysos... Kutsal dansların; ilahi mistisizmin; ölümle yaşamın ve şarabın tanrısıyım... Bazen ıssız kumsallar dingindir ruhum; ve çoğu, siz ölümlülerin hayalinin de ötesinde, en korkunç tayfunun ölümü fısıldayan sesi kadar korkuncum.''

  "Ben Dionysos paradoksun tanrısıyım... Ben paranın iki yüzüyüm... Ben beklenmeyenim... Boğa bakışlarımdan ve boynuzlarımdan korkar insanlar, ama ben onları çok seviyorum. Sırf onlar mutlu olsun diye şiiri getirdim dünyaya, dramayı, trajediyi öğrettim. Ve en çoğundan şarabı keşfettim. Şarap... Onsuz aşk olmazdı. Aşksız insan yok olmaya mahkumdur. Nasıl yaşanır ki sevgisiz ben hiç anlamadım..."

 Tarihçesi sekiz bin yıl öncesine kadar uzanan tutkulu kırmızı. Yüzyıllar boyunca insanların en hüzünlü, en mutlu anlarında yanında olmuş ve bazen tutkularını alevlendirmiş, bazen de yalnızlıklarına ortak olmuş. 

 Şarap aynı zamanda pek çok kültürde önemli yer tutmuş ve pek çok din şarap tanrısı olduğuna inanmış. Mısırlılar tanrılarına Oisiris, Yunanlılar Dionysos, Romalılar ise Bacchus adını vermişler. En önemlisi ve benim son zamanlarda en çok anlamaya çalıştığımsa Dionysos olmuştur!

 Şarap bir masala bilettir. Kırmızı ise, farklı açılır kapılar; aşkın asaletine ve hüznüne en çok yakışandır. Beyazsa, tüm zerafetiyle  kırmızıdan kaçar ama sonuçta varacağı yer, kadehler arttıkça yine kıpkırmızıdır. Pembesi saf bir kaçıştır; lal ise, kaçamak aldanış ve bir kadın için içmeye en değeri; lal kızılı cehennem narı rengi... 

 Şarap, benim sarhoşluğumda tekrar canlanan bir canlı. Tek bir yudumda pürüzsüz olarak akan ve yolculuğu boyunca geçtiği yeri aydınlatan bir sıvı... Hayatın içinden ötesine; ya yüksek bir sıçrayış ya da bir usul yolculuk. Dönüşü de ya bir anda ya da usulca ama dopdoludur. Anahtardır okunmamış kitaplarımın kütüphanesine. Tılsımdır, yollarını  kapattığınız paslanmış kapıları aralar ve  kalbinizdekini anımsatır. Sessizliğinizi gıcırtılarıyla aralar, konuşturur ve hatta sayfa sayfa yazdırır; bazen cümleler, bazen mısralar. Piyano sesi gibi dağılır damarlardan ince, usul ve dokunarak her hücreye. Sonra ardına kadar açılan kapıların ardından tozlar dökülür, altında ise kaçtıklarınız!..  ki özlediğinizdir ve belki de beklediğiniz. Ve bu kez O'na yazmanız için sayfalar açılır, yarılır kalbiniz o sırada; sadece sizde sesi duyulur içinizin. Varlığınız perde iken, ruhunuzun perdesi değil bizzat kendisi açılıverir. Sessiz kalamazsınız ve haykırdıklarınızı duyanlara da bulaşır şarabın tılsımı, size hayran sanırlar kendilerini, oysa içlerinde açtığınız kendi kapılarıdır. Şarap yoksa, onlarda sadece bir istek kadar kalır aşk sandıkları, sizdeki şarapla uyanan.

 Herkes kendi rüyasında arar birisini, oysa rüyalar karışmaz, kesişir ve o an sadece gerçek algılanır. Ve kaybolanın peşinde beklemek devam eder. Gerçek budur aslında. Hayat ısrarla öğretmeye devam eder. Sonsuz rüyaya uyanana dek, şarap gerçek olana en yakın sanrıya hayat verir. Tabii benim için kırmızıysa ve sevgiliyle seçilip, özenle raflara yerleştirdiğiniz kadehten içilmişse eğer!

 Ve yine aşk; şarapla birlikte depremler yaratır! Tutkularınızı sınayacak bir deprem...

5 yorum:

Bülent KAZADO dedi ki...

nasıl oluyorda her yazınızı sonunda aşka bağlıyorsunuz anlayamıyorum :)) harika bir yazı teşekkür ederim

İbrahim G.Yaka dedi ki...

Ne demiş Hayyam?


Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alın aklımızı
Belki böyle beğenir bizi el alem!

Şaraptan ben, mistik bir haz alırım:)
Teşekkürler Aysen,güzel bir yazıydı...

Aysen Yücedağ dedi ki...

Aynen, bende! :)) Teşekkürler İbrahim...

murat berkan dedi ki...

bu nasil bir hayal gucu.. Hayran kaldim cok guzel bir yazi

Aysen Yücedağ dedi ki...

Teşekkürler Murat bey...